Ads 468x60px

25 Aralık 2014 Perşembe

Excape - Gri Gölgenin Gizemi


Bir evdesiniz...Tamamen yabancı bir ortam ve etraf karanlık...Kapılar kilitli ve çıkmak için sadece 60 dakikanız var. Yukarıdaki gösterge dakikaları geriye saymaya başladı bile. Yapmanız gereken ipuçlarını çözerek evden kaçmak ve gri gölgenin gizemini çözmek..


Yine bir kaçış oyunundayız. Ama bu seferki hepsinden farklı, hepsinden özel. Çünkü doğum günüm de kaçmaya çalışıyorum şimdi. Artık evden mi kaçıyorum, 30. yaşımdan mı kaçıyorum orası ayrı konu.

Ama doğum günümde arkadaşlarımla birlikte inanılmaz keyifli dakikalar geçirdik, Excape sayesinde.

Excape'in; Taksim'de çok merkezi bir yerde olması, oyunun ilginç bir hikayeyi (Gri Gölge) yaşatması ve önceden aldığımız duyumlara göre de; kaçmanın çok zor olduğu bilgisi, bizi hemen rezervasyon yaptırmaya teşvik etti.

Oyundan önce evin kapısının önünde "Gri Gölge" nin hikayesini tekrar ekipçe okuyup, benimsedik. Hazır olunca zile bastık, içeri girdik ve macera başladı.

                        

Oyun içindeki kurgu, bulmaca ve düzenek çalışmaları, oyun alanındaki tüm teknolojik altyapı ve tadilat işleri tamamen Excape ekibinin marifetiyle yapılmış. Kısacası hiç bir usta ya da iç mimar ile çalışılmamış.

Buna inanmak gerçekten çok güç, çünkü herşey en mükkemmel şekilde düşünülmüş. 6 odasıyla  oyunun tadını bol bol çıkarırken, aynı zamanda koşturmaya da hazır olun. ( Bu nedenle rahat ayakkabı giymeniz iyi olacaktır.)

Mekan hakkında çok detay vermek istemiyorum, ama mutlaka hazırlanan ortamı ve bulmacaları görmelisiniz, eminim siz de çok şaşıracaksınız ve emeğe saygı duyacaksınız.

Evin içinde yaklaşık 40. dakikamızı geride bıraktığımız anlarda, tam sona yaklaşmışız; heyecan dorukta, arkamızda birisi belirdi. O anda kalpten gidiyorum sandım. 

Meğer dostlar süpriz yapmış, herşey organize edilmiş ve ortaya Excape ekibi tarafından getirilen bir pasta ile  burun buruna gelmiş oldum. Böylece kaçışa da tatlı bir mola vermiş olduk:)
Hemen iki lokmada pastamızı yedik, fotoğraf çektik ve bulmacamıza geri döndük. 

Bu tarz oyunların ortamı  birilerine süpriz yapmak için gerçekten harika bir mekan bence. Aklın tamamen başka bir yerdeyken, ortaya çıkan süprizler o anı unutulmaz kılıyor ve ortaya çok güzel kareler çıkıyor.

Peki Sonuç:

Kaçamadık:(. 
Yani o gün ne evden kaçabildim, ne de 30. yaşımdan:)

                       

Olsun.
Yine de çok eğlendik ve asla unutamayacağım, dostlarımla geçen dolu dolu bir saat geçirmiş oldum.

Excape'e gitmeden önce tavsiyem, rezervasyon yaptırdıktan sonra mutlaka hikayeyi de internet sitelerinden bir okuyun derim. Gri Gölge'nin hikayesi burada da bitmeyecek, ilerleyen projelerinde hikaye ile ilgili daha çok şey öğrenebileceğimizin de haberini aldık :)

Merakla beklemek düşer, bize de:)

Rezervasyon ve hikaye için sizi buraya alalım:






23 Aralık 2014 Salı

Odadan Kaçış: Taksim'de Bir Kaçamak

Kaçış oyunlarına ilgimiz bitmek bilmiyor. İstanbul'da gün geçtikçe yaygınlaşan bu konsept, duyduğum kadarıyla başka şehirlere de sıçramış. Ne güzel! Arkadaş grupunuzla eğlenmek, keyifli 1 saat geçirmek, kafanızı çalıştırmak ve hayatınızın dertlerinden, tasalarından bir nebze kurtulup başka dünyaların sır kapılarını aralamak artık sadece İstanbullu'nun tekelinde değil:)

Hala duymayanlar, denemeyenler varsa şiddetle tavsiye ediyorum. Bağımlısı olacaksınız. Ben oldum galiba:) Bir oyunu bitirdikten sonra hemen başka oyun arayışlarına girer oldum ve bu sayede de geçen hafta süper bir Kaçış oyununu daha keşfetmiş bulundum.

Huzurlarınızda Yeni Tecrübem: Odadan Kaçış

Mekan; başlıktan anlaşılacağı üzere Taksim'de bir evde. 70'li yıllarda yaşamış Belis adlı bir kızın hikayesindeyiz, ve Belis'e ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.
1 saatimiz var. İpuçlarını çözüp, hikayeyi tamamlamaya can atıyoruz, ama bu o kadar kolay olmayacak...

Sonucu söylemeden önce; Odadan Kaçış'ın artılarından ve diğer tecrübelerim arasındaki farklarından da söz etmek istiyorum.

Öncelikle Odadan Kaçış isminden yanılgıya düşmeyin, tek bir oda yok. Bir evden kaçacaksınız.

Bu oyunda 2 son var. Kaçanları ayrı, kaçamayanları ayrı bir hikaye bekliyor. Yani kaçamadık diye üzülmeye de gerek yok.

Diğer tecrübelerimle, Odadan Kaçış'ı kıyaslarsam- oldukça iddalı diyebilirim. Kendini tekrar eden bulmacalar yok. Yaratıcılık üst safhada. Oyunu kuran ekip, teknolojinin de nimetlerinden faydalanmayı eksik etmemişler.

Ek olarak bu oyunda bir odaya girdiğinizde etrafınızda çok dikkatinizi dağıtacak objeler de olmayacak. Yani kafayı çalıştırmak şart ve garanti:)

Veee gelelim sonuca;
Biz çıkmayı başardık :)


Oyunun sonunda hatıra bir de kart postalımız oldu ki ben bu fikri de çok sevdim. Hangi odada  ne kadar vakit harcadığımızı gösteren, arkadaşlarla oyundan sonra "Bu odada da çok zaman kaybetmişiz" gibi muhabbetlere neden olan bir incelik oldu bize:)



Siz de bu tecrübeyi yaşamak isterseniz 2-5 kişilik gruplar kurup hemen BURADAN rezervasyon yaptırabilirsiniz.

Şimdiden bol şanslar,




3 Aralık 2014 Çarşamba

Kusursuz Kaçış - Korku Filmini İzlemek değil, Yaşamak

İstanbul'da çok moda olan kaçış oyunları tecrübelerimi daha önce sizinle paylaşmıştım. 

Geçen hafta da Kadıköy'ün en merkezi yerlerinden birinde bulunan "Kusur Kaçış" a davet edildik ve kaçış tecrübelerimize bir yenisini daha ekledik.

Kusursuz Kaçış'ın  oynadığımız diğer oyunlardan en büyük farkı; teması. Korku içinde bulmacaları çözüyorsunuz. Yani sadece beyninizi değil cesaretinizi de sınamış olacaksınız:)


Korku filmlerini izlerken ahkam keseriz ya, "o odaya girilir mi öleceksin, ya da o kutu açılır mı hiç deli misin?" gibi, el mahkum olunca hepsini yapıyorsunuz :) . Bir "Halka", bir "Testere" filmindeymişçesine hissederken, ipuçlarına anlam katıp evden kaçmaya çalışıyorsunuz. 
Akşam geç saatte oyuna katılmış olmamız da heyecanımızı bir tık daha arttırdı ama her şeye rağmen son dakikalarda hayatımızı kurtarıp kaçmayı başardık.


Her odaya girerken arka fonda çalan gerilim müziğinin sesinin yükselmesi, sesli uyarılardaki o ürkütücü ses tonu, fotoğraflar, dekorlar...Ah neler gördü bu gözler :)




Biz ekip olarak çok keyif aldık. Korku temasının sonuna kadar hakkını veren ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar özenle tasarlamış olan ekip; elinize sağlık :)

Bence bu deneyimi mutlaka yaşayın ve Kusursuz Kaçış'ta bir korku filminin baş kahramanı olmaya hazır olun. 



Önceki Kaçış Oyunu tecrübelerimi merak ederseniz:

Bknz: Istrapped 
Bknz: Tuzak




28 Kasım 2014 Cuma

Film Tavsiyesi - Interstellar (Yıldızlararası)

Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemedim. Ama öncelikle şunu belirteyim: Bu filmi hala fırsatınız varken mutlaka sinemada izleyin!

2014 yapımı "Yıldızlararası" bana göre bilim kurgu dalında yapılmış en iyi film. Fikir, ana konu ve işleyiş öyle muntazam ki kolay kolay etkisi altından çıkamayacaksınız.
Görsel efektler ve müzik... Hepsi bir ahenk içinde ve son derece profesyonelce yapılmış. 


Ben bu hafta izledim filmi, ama mutlaka bir kez daha sinemada IMAX teknolojisiyle de izlemek istiyorum. 

Allah'tan üniversitede kuantum fiziği dersi almıştım, filmi daha iyi anlamamda çok faydası oldu. (O dersin de böylece gerçek hayatta faydasını görmüş oldum. Gözüm kapalı gitmem artık.)
Kısacası bol bol fosfor yaktık beynimizi çalıştırırken. 

Filmde anlatılan distopik ortam, aslında bir kıyamet başlangıcı. Ama daha önce izlediğiniz kıyamet filmlerini bir kenara bırakın. Büyük dalgalar,depremler, volkanlar yok bu filmde. Sadece kum fırtınası; o da arada sırada oluyor. Önce doğa etkileniyor, bitkiler ölüyor sonra açlık başlıyor, toplumlar tarıma yöneliyor. Ama herkes farkında, son çok yakın...

Dünya nasıl Nebula - "toz bulutuyla" başlıyorsa, sonu da yine aynı tozla geliyor. Öyle etkileyici aktarılmış ki ortam, birden siz de karamsarlığa düşüyorsunuz.  

Ve tabi ki dünyayı kurtarmak için görevlendirilen kişiler var. Oyunculuklar çok iyiydi. Spoiler vermemek için çok detaya girmeyeceğim ama en çok etkilendiğim sahnenin görüntüsünü paylaşacağım.


169 dakika boyunca - yerinde ince esprilerle; gülüyorsunuz da, heyecanlanıyorsunuz da, duygulanıyorsunuz da. 

Christopher Nolan tıpkı önceki filmlerinde olduğu gibi, bu filmiyle de yankı uyandırmayı başarmış ve kendinden bolca söz ettirmeye de devam edeceğe benzer.

Şimdiden herkese iyi seyirler!

26 Kasım 2014 Çarşamba

OneRepublic - Counting Stars

Burak; bu da senin yeni favorin. Şarkıyı duyunca yüzündeki gülümseme muhteşem.

Müzik zevkini annen olarak takdir ediyorum:)

Bir de gün içinde bu şarkıyı dinlemek için 150 bin kere ısrar etmeyip, tadında bıraksan daha da takdir edeceğim.

Sevgiler Annen,



18 Kasım 2014 Salı

Film Tavsiyesi - Ruh Eşim (Cafe De Flore)

Yine bir Avrupa filmi bu sefer Fransa'dan.

2011 yapımı filmin imdb puanı:7.4

Duygusal, romantik sıcacık bir film izliyorum derken süpriz bir sonla drama bağlanıyorsunuz. 


Filmden hayatla ilgili bir çok çıkarım yapmak mümkün.Aşırı bağlanmanın ve saplantıların insana ve çevresindekilere ne denli büyük hasar verebileceğinin hikayesi anlatılıyor filmde. Flashbacklerle dolu film hiç yormuyor, izleyiciye keyif katıyor. Filmin sonunda 2 film izlemiş gibi doymuş oluyorsunuz.

Bir tarafta down sendromlu çocuğuna tutkuyla bağlı bir kadının oğlunu paylaşma korkusu, diğer tarafta hayatı boyunca birlikte olduğu adamla evli olan kadının, boşanma dramı... Alışkanlıklar,vazgeçişler...

Aşkın tek bir hali yoktur aslında. Sadece karşı cinse duyulan bir duygu değildir aşk! İşte filmde tam bu noktaya parmak basıyor ve "Ruh eşim" kavramını sorgulatıyor insana. Gerçekten birilerine ait miyiz? 


Sadece senaryo değil müzikleriyle de ön plana çıkan filmde, Pink Floyd izleyiciye "Breathe" diyor, ve sanki size nefes almanızı hatırlatıyor. 

İzlenmesi gereken, etkileyici bir film sizi bekliyor.

İyi seyirler!

31 Ekim 2014 Cuma

Film Tavsiyesi - Karanlık Taraf (La Cara Oculta )


İngilizceye The Hidden Face olarak çevrilmiş 2011 yapımı bir İspanyol filmi, Karanlık Taraf.
Imdb Puanı: 7.3 olsa da benim düşüncem en az bir 7.8 hak ediyor bu film.


Filmin sunuş şekli bir gerilim filmi, ama film bittikten sonra yaptığımız değerlendirme sonucunda aslında kadın- erkek ilişkilerini ön plana çıkaran bir dram olarak da düşünülebilir.

Kurgusuyla ön plana çıkan filmde bir orkestra şefinin işi dolayısıyla sevgilisiyle birlikte yurt dışında yaşamaya başlamasını, sevgilisinin onu orada terk etmesini ve kızın ortadan kayboluşu anlatılıyor. Kız bulunamıyor. Polisler de olayı yakın takipte.

Bu sırada orkestra şefimiz de yeni biriyle birlikte. Gözünü hırs ve para bürümüş yeni sevgili, evde garip sesler duymaya başlar. Acaba ev perili mi?



Sürpriz sonları seviyorsanız bu filmi de seversiniz mutlaka. Film bir bölümden sonra ikiye ayrılıyor ve gerçekte yaşananları anlatmaya başlıyor. Gerçek ise tüyler ürpetici!!

Buyurun sizi koltuklarınıza alalım, ve filme davet edelim.Pişman olmayacaksınız.

Şimdiden iyi seyirler,

Film Tavsiyesi - Ceset (El Cuerpo)


Sinema; Amerikan filmlerinden ibaret değildir. Dünya sinemasından da çok iyi filmler çıkabiliyor. İşte bunun en güzel örneği 2012 yapımlı El Cuerpo (Ceset) filmi.



Güçlü karakterleriyle, renkleriyle ve senaryosuyla: kısacası her yönüyle film oldukça başarılıydı. Filmin ilk 10 dakikasından itibaren film sizi konun içine alıyor ve ters köşe yaparak son buluyor.

Konusundan bahsetmek gerekirse; Zengin ve şımarık bir kadının cesedi morgda kaybolur. Kocası polisle görüşmeye morga giderken esrarengiz olaylar orda da devam eder.

Peki bunu yapan kim? Neden yaptı? Yoksa kadın hiç ölmemiş miydi? sorularını sorarken bulacaksınız kendinizi. Bir bulmaca çözmekten farksız aslında.

Keyifli bir polisiye, gerilim filmi izlemek istiyorsanız, mutlaka izleme listenizde olmalı El Cuerpo.


Son söz: İntikam soğuk yenen bir yemekmiş. Hem de çok soğuk...


15 Ekim 2014 Çarşamba

Burak ve Hayvan Sevgisi

Dikkat Ağır Mesaj içerir:

Hayvan sevgisi önemli... Çünkü eğer son derece masum, zararsız, yaşadığımız dünyaya hizmet eden hayvanları sevemiyorsak, bin bir türlü huyu olan insanları nasıl sevebiliriz ki?

Üstelik yapan-bilir; bir sokak hayvanına yuva vermek, onunla yemeğini paylaşmak, dertleşmek... gibi davranışlar size çok yoğun duygular yaşatıyor ve insan olmanın en güzel yanlarından birine şahit oluyorsunuz.

İşte biz de bu nedenlerle Burak'ın hayvan ilişkilerini geliştirmesine özen gösteriyoruz. Kedileri, köpekleri, kuşları hatta karınca, salyangoz ve tırtılları tanıtıyoruz ve onlara zarar vermeyip, koruyup kollaması gerektiğini öğretmeye çalışıyoruz.

2 yaşındaki minik Burak'ın hayvan sevgisinden bazı kesitler var elimizde :) Bence izlemeye değer, peki ya sizce?

Kargalar ve Burak:

Köpekler ve Burak:

Kediler ve Burak:

Uzaylı Tırtıl ve Burak: 


10 Ekim 2014 Cuma

Film Tavsiyesi - Following

"Kara Şövalye", "Başlangıç", "Memento", "Insomnia" gibi çok başarılı filmlerin yapımcı ve yönetmeni Christopher Nolan'nın ilk filmi olarak bilinen "Takip" -(Following) filmini izledim geçen gün. 


IMDB puanı:7.6 olan film; 1998 yılında çok düşük bir bütçeyle siyah beyaz olarak çekilmiş. Bugün Nolan, Hollywood'un en prestijli yönetmenlerinden biri olmasına rağmen, o zamanlar bütçe sıkıntısından dolayı oyuncu olarak kendi yakın çevresindeki arkadaşlarını oynatmış filminde.

Nolan, o zamandan bu zamana kadar çok yol kat etmişse de, bu filmi izledikten sonra da bu adamın ileride ne kadar  iyi bir yönetmen olacağını da tahmin etmek zor değilmiş.

Konusu da karakterleri de orjinal olan filmden biraz bahsedelim:

Yazar olarak geçimini sağlayan başrol oyuncumuz bir türlü iş kariyerinde başarı sağlayamamıştır ve kendi içinde çıkmaza girmiştir. Bu dönemde insanları takip ederek onların hikayelerini düşünmeyi hobi edinmiştir. Ama kısa süre içinde bu bir saplantı haline gelir.


Takip ettiği kişilerden biri olan Cobb, takip edildiğini anlar ve yazarımızla konuşmaya başlar. Cobb iyi giyinimli, profesyonel bir hırsızdır. İnsanların evine girerek onların yaşamlarına müdahale etmeyi ve etki bırakmayı çok sevmektedir. Ve şimdi de yanına arkadaş olarak yazarımızı alır.


Beraber girdikleri bir evde sarışın bir kadının hayatına dahil olurlar. Ama görünen hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Yazarımızın başı belaya girer.

Olaylar...Olaylar...

Benim tavsiyem filmi izleyin. İlginç bir konu ve sürprizli bir son sizi bekliyor.

1 Ekim 2014 Çarşamba

Tuzak - Otelden Kaçış Oyunu

Mevsimlerden sonbahar... Artık dışarıda yapılabilecek aktiviteler kısıtlı. Eve mi tıkılacağız?

Tabi ki HAYIR!!

Tuzak oyunu tam bu mevsime göre. Biz de hemen yağmurlu bir günde bu fırsatı değerlendirip, Kadıköy'de TUZAK'a gittik.

Nedir bu TUZAK?

Daha önceki bir yazımda "istrapped" 'ten bahsetmiştim. Format aynı, ama bu sefer otelden kaçıyoruz.
Amaç 1 saat içinde ipuçlarını toplayıp, şifreleri çözerek çıkışa ulaşmak.

Yakın dostlarımızla birlikte 4 kişilik bir ekip oluşturduk ve otele kitlendik. Bir sürü ipucu, çöz çözebilirsen derken, cin ekibimiz 48.dk 'da çıkmayı başardı.

Istrapped'le kıyaslamak gerekirse, TUZAK'ın konsepti biraz daha heyecanlıydı ve dekorasyon kesinlikle çok daha başarılıydı. TUZAK'da yeni nesil tüm teknojiler kullanılmış. Çıktığımızda çok güzel karşılandık, oyun yöneticisi ile birlikte bir masada oturup kritik yaptık.

Aldığımız bilgiye göre de yakında bir oyun daha açılacakmış, hazırlıkları devam ediyormuş. 

Ama Istrapped'de ilk göz ağrımız olduğu için onun da yeri ayrı bizde.

Takım çalışmasının önemini anlamak, anlatabilmek için kesinlikle şirketler çalışanlarını bu tarz etkinliklere yönlendirmeli. Takım çalışmasını başarabilirseniz, kaçarsınız.. Başaramazsanız, hapis kalırsınız:)

Tavsiyemi sorarsanız ikisine de katılın. İkisi de çok keyifli. Hatta yeni oyunlar çıksın hepsine katılın. Ben katılacağım şahsen:) 

Hotel California Kaçakları
TUZAK rezervasyonu ve bilgi için : www.tuzak.com

30 Eylül 2014 Salı

Film Tavsiyesi - Timecrimes: Suç Zamanı


Zamanda Yolculuk filmlerini seviyorsanız, bu film kaçmaz...



Filmin Orjinal Adı:Los cronocrímenes
Imdb Puanı:7,2
Benim Puanım: 8,0

4 kişilik filmde, oyunculardan biri de filmin yönetmeni Nacho Vigalondo.

Film izlemesi oldukça keyifli. Yer yer gerilirken, yer yer de kahkayı basabiliyorsunuz. Aman siz siz olun, dikkatlice takip edin filmi, zira 2. kez izlemek zorunda kalabilirsiniz.

Filmin konusu:

Hector yeni evinin bahçesinde dürbünle ormanı incelerken, ormanın içinde soyunan bir kadın fark eder. Karısı yeni ev için alışverişe çıktığı sırada, Hector'da soyunan kadına doğru yol almaya başlar.


Kadını yerde çıplak, bilinçsiz bir şekilde uyurken bulur. Kadına uzaktan taş atıp uyandırmaya çalışırken yüzü bandajlı, ürkütücü bir adam Hector'a makasla saldırır ve kolunu yaralar.


Hector tabi panik...Koşarak uzaklaşırken ilginç bir karargaha sığınır ve karargahtaki adam bandajlı adamdan saklanması için onu bir makine içine saklar ki daha sonra bu makinenin bir Zaman makinesi olduğunu öğreniyoruz.

Hector zamanda 90 dakika geriye gider. Ama bilim adamı arkadaş der ki "Her şeyi birebir yaşaman gerekiyor. "En ufak değişiklik zamanda bir çok olayın değişmesine neden olur." (Bu kısım tıpkısı aynısı Geleceğe Dönüş mantığı)

Bir İspanyol filmi olan "Suç Zamanı" size öyle muhteşem görsel efektler falan sunmuyor. Ama gerçekten hoş bir 90 dakika vaat ediyor.

İzlemeye bekleriz efendim...

29 Eylül 2014 Pazartesi

Stromae - Papaoutai

Burak'ın keşfi bir şarkı daha.

Ben bayıldım, şarkı eğlenceli, klip renkli. Burak sayesinde dinleye dinleye Fransızca' mızı da iyice ilerlettik.



Amsterdam'ı Yaşa

Bir akşam çok yakın aile dostlarımızla oturmuş çay, pasta takılırken karar verdik. Haydi tatile çıkalım!
Sanki hemen gidecekmişiz gibi bir anda kendimizi heyecana kaptırdık ve bütün gece bu muhabbeti yaptık. “Nereye gidelim? Kaç gün kalalım? Turla mı gidelim?”...Tabi o akşam bu soruların hepsine cevap vermemiz imkansızdı. Ama rotaya karar verdik. Hollanda turu yapacaktık.
Daha sonra birçok gece, gece yarılarına kadar bol kahkahalı sohbetlerle birlikte tüm turumuzun planını en ince detayına kadar saat-saat çıkardık. Tatil bizim için bu gecelerde çoktan başlamış gibiydi.
Tatile Çıkmadan Önce Neler Yaptık?
Öncelikle Hollanda haritasını karşımıza aldık. Nerelere gidilir, neyle gidilir bir güzel araştırdık. Dördümüzünde zevklerini içerecek şekilde ziyaret planımızı oluşturduk. Ancak tatilimizi biraz daha uzatıp hazır Shengen’de olacakken bir ülke daha görelim dedik ve Hollanda’dan sonraki durağımızı: Belçika’yı seçtik. Belçika - Brugge, Gent güncemi ayrıca ekleyeceğim...
Hollanda’da gezeceğimiz yerleri belirledikten sonra otel ve ulaşım yollarını araştırmaya başladık. Uçak biletimiz Pegasus’un uç-uç günlerine denk getirdik ve oldukça uyguna geldi diyebilirim.
Otel için ise hummalı bir booking.com araştırması yaptık. Amsterdam’da Ibis otelleri çok yaygın. Biz de tercihimizi bu yönde yaptık. Açıkçası otel konusunda hiç pişman olmadık. Temiz bir otel, güler yüzlü personel, başarılı kahvaltı. Daha ne isteyelim.
İlk gün için seçtiğimiz otel Ibis Amsterdam Stopera: Merkeze  15-20 dk yürüyüş mesafesinde , tramvaya 5 dk’lık uzaklıktaydı.
Son akşam ise, uzaklık belki ertesi gün uçak telaşına neden olur, daha rahat gezelim diye Ibis Amsterdam Centre’yi tercih ettik. Merkezinde olan otel biraz daha pahalıydı ama kesinlikle verdiğiniz farka değecektir.
Hollanda’da ulaşım oldukça rahat ve bol seçenekli ama biz rahatımıza düşkün insanlar; gönlümüzce yollarda durup fotoğraf çekebilelim, istediğimiz yerde durup kalkabilelim istedik ve araç kiralama şirketlerini de araştırdık. Gerçi sonrasında bu işi Amsterdam’da hallettik.
Şiddetle tavsiye ediyorum. Belçika’ya da kiraladığımız araçla gittik. Ford Focus Station kiraladık. Araç çok bakımlı ve tertemizdi. Yollarda çok düzenliydi.  Araç kiralamak isterseniz merkezde tren istasyonun orda ya da hava alanında bir çok kiralama şirketi bulabilirsiniz.
Uçak tamam,  otel tamam,  vize işlemleri tamam. Artık yolculuğa hazırız.
İlk Durak Amsterdam:
Sabahın erken saatlerinde bindiğimiz uçak Schipol hava alanına inmeden önce, uçaktan dışarı baktığınızda muhteşem bir manzara sizi bekliyor.
Aslında hepsi insan eliyle açılmış muhteşem kanallar… Yeşilliklerin içinde minik minik evler…
Bu kanalların yapılma nedeni deniz suyunun şehrin içine dağıtılması ve bu şekilde su basmasını önlemekmiş. Ama her yıl belli bir oranda aşağı doğru kayıyormuş şehir.
Schipol: hem hava alanı, hem tren istasyonu hem alış-veriş merkezi aslında. Schipol hava alanında şehir merkezine trenle 15 dk’da ulaşabiliyorsunuz.
Merkeze vardıktan sonra hemen tren istasyonun karşında şehir içi otobüs, tramvay ve metroda kullanabileceğiniz bilet için GVB’nin satış noktasını görebilirsiniz.
Otele yerleşme faslından sonra hemen merkeze dönüp kanal turuna katıldık.
Kanal turunu ilk gün yapmanızı tavsiye ederim. Çünkü kanal turunda şehri kaba hatlarıyla gezmiş ve görmüş oluyorsunuz.
Kanal Turu içi tercihimiz ‘’Rederij Plas’’  şirketiydi. Biz memnun kaldık. Fiyat - performans olarak en başarılısı oydu.

Kanal üzerinde gezerken “Boat House” – Tekne evleri görüp özenmemek mümkün değil. Çok şirinler.
Bot Evler
Birçok genç tekne kiralayıp şaraplarını yudumlarken günün tadını çıkarıyordu. Hep derim suyun olduğu yerde huzur var arkadaş.


Bazı Kanallar Açılabiliyor
7 Kanal İç İçe
Evlerin hep yamuk yumuk olduğunu gördük. Bunun nedeni binaların eski yapı olmasından dolayı içlerinde asansör bulunmayışı ve evlerin çatılarına yakın yerlerdeki kancalarla eşya taşındığını öğrendik. Zamanla da evler yamulmuş gitmiş.
Kanal turumuzdan sonra yürüyüşe başladık.
Amsterdam o kadar küçük bir şehir ki, İstanbul’da 10 yıldır yaşıyorum hala bir çok yerini bilmiyorum, ama Amsterdam’da 1 hafta kalın, her yeri avucunuzun içi gibi bilirsiniz.
Amsterdam’da Yapmadan Olmaz Dediklerim:
aMutlaka Patates kızartmasını deneyin: Tavsiyem soğan ve özel köri soslu patates kızartması. Biz en çok “Vlaamse Frites” markasını beğendik.

aVondelPark’ta yürüyün: İsterseniz bisikletle de gezebilirsiniz. Ama yürüyüp fotoğraf çektirmek ve çimlere uzanmanın da tadı başka doğrusu. Burada muhteşem evler görebilirsiniz.


aDam meydanında sıcak çikolata eşliğinde dolaşmaca:  Amsterdam meydanlar şehri ise burası da en kral meydan diyebiliriz. Burada  Amsterdam Kraliyet Sarayı(Koninklijk Paleis), bal mumu heykeller müzesi Madam Tussaud , ve en büyük alışveriş merkezlerinden “DebijenKorf”  var. Bunların yanı sıra  animatörleri de sık sık gösteri yaparken görebilirsiniz bu meydanda. Sıcak çikolatacı da kraliyet sarayının hemen sağında kalıyor :)


Dam Meydanı
aÇiçek Pazarından Sarı lale, al sende: Mazhar Alanson buradan almış sevgilisine. Sen de al. Hatta acayip güzel magnetler var burada. Onlardan da al. Ben tercihimi ahşap ev şeklinde olanlardan yaptım. Çok da güzel oldu. Çiçek Pazarı Munt Plein yakınlarında.


Tahta Magnetler Şahane
aRembrandtplein’de bir drink al kendine: Burası çok turistik ve genelde barların ve kafelerin olduğu bir cadde. Meydanda yer alan heykellerle de samimi poz vermeden olmaz. Tüm japon turistlere siz de katılın :)



aBegijnhof’da huzuru bul: Burası bir küçük bölge aslında. Şehrin içinde ama şehrin gürültüsünden uzak eskiden rahibelerin yaşadığı evlerin bulunduğu bir site de diyebiliriz. Artık rahibe pek kalmadığı için yalnız yaşayan kadınlar kalıyormuş genelde burada. Ayrıca 34. No'lu eve de dikkat. Amsterdam’ın en eski eviymiş burası.

34 No'lu Ev
aRed Light District görülmeden dönülmez:  Dünyanın çivisi çıkmışsa, buradan çıkmıştır. Mekan nehir kıyısında kırmızı ışıkların altındaki vitrinlerde dans eden  hayat kadınlarıyla dolu. Bölge tamamen polis koruması altında ve 24 saat kameralarla izlenmekte Fotoğraf çekmek de kesinlikle yasak. Ve en ilginç yanı sadece dünyada tek olması değil, 7 den 70’e bir çok insan bölgeyi Pazar yeri gibi gezmektedir. Yalnız tavsiyem çok geç saatlerde gitmeyin. Ortam biraz tenhalaşıyor ve turistik olmaktan çıkıyor.
Red Lights District'te Şehrin En Dar Sokağı
aI amsterdam yazısıyla bir fotoğrafın olsun: Yazı iki yerde var. İlki Waterloo Plein civarında. Metroya çok yakın. Ama asıl turistik olan Rijksmuseum’un karşısında olan I amsterdam yazısı. Bir harf içine gireyim de fotoğrafım olsun diyorsan kalabalıktan sıyrılman gerek.


Rijksmuseum
WaterlooPlein
a Müze merakın varsa, 1 gününü müzeye ayır: Rijksmuseum, Van Gogh, Heineken, Anna Frank House, Madam Tussauds…Özellikle Museum Plein’de 1 gün çok rahat geçer. Biz tercihimizi müzesiz bir gezi olarak yaptık. Bu nedenle merakı olanlara tavsiye edebilirim sadece. Merakınız yoksa, boş verin şehri gezin:)

aLeidseplein  de bir yemek molası ver: Kaliteli restoran ve alışveriş merkezlerinin olduğu meydan burası. Hediyelik eşya alışverişinizi buradan yapabilirsiniz. Ama biraz pahalı kaçabilir.
 Adını Hatırlamadığım Restorandan Bir Kare

aDutch Dondurmasına doyama: Çiçek Pazarına çok yakın bir yerde ana cadde üzerinde keşfettiğimiz butik Dutch dondurmacısı. Seni unutmayacağız:)

aCoffee Shoplarda seçici ol: Amsterdam’da özellikle nehir tarafında bir çok coffee shop göreceksiniz. Bunlardan en ünlüsü ve bir çok şubesi olan ise “Bulldog”. Bu coffee shoplarda esrar ve esrarlı yiyecekler bulabiliyorsunuz. Ve tamamen legal. Ve  kafeye giriş yapabilmeniz için 18 yaşından büyük olmanız yeterli.

aAmstel nehrine karşı oturup gelen geçeni izle: Malum genç değiliz hiç birimiz. Bol bol nehir kenarlarındaki banklarda oturup atıştırdık.Hatta Türk usulü çekirdek bile çitlettik :) Ama bunun da ayrı bir keyfi var kesinlikle. Tekneyle geçen gençler, köprülerin ve evlerin nehre yansıyan muhteşem görüntüsü… Bırakın zaman aksın...



Bizim Amsterdam duraklarımız böyleydi. Ve gerçekten çok eğlendik. En önemli tavsiyem mutlaka bir arkadaş grubuyla gitmeniz Amsterdam’a. O kadar dolu dolu ve eğlenceli geçti ki… Üstelik zevklerimize göre yaptığımız programımız da bizi hiç yormadı ve şehirden çok keyif almamızı sağladı…
Amsterdam’dan sonraki Hollanda duraklarımız: Marken-Volendam, Zaanse Schans ve Keukenhof yazım da yakında yayında…






 

Bumerang

Bumerang - Yazarkafe