Ads 468x60px

19 Şubat 2014 Çarşamba

Kitap Tavsiyesi – Ve Dağlar Yankılandı…

Khailed Hosseini’nin son kitabı. Diğer kitaplarını da okumuş biri olarak söyleyebilirim ki bu kitap diğerlerine göre biraz daha zayıf.  Biraz da beklentimin fazla olmasından da kaynaklanıyor olabilir bu. Çünkü uzun zamandır yeni kitabını bekliyordum ve çıktığı ilk günlerde kitapçıya koşanlardanım.

Bir diğer nedeni ise; ilk kitap - Uçurtma Avcısı - iki Afgan erkeğinin etrafında yoğunlaşıyor, ikinci kitap – Bin Muhteşem Güneş – iki Afgan kadınının yaşadıklarını konu alırken, “Ve dağlar Yankılandı” bir çok farklı hayatları konu alıyor. Bu nedenle biraz yoruyor insanı.

Ama okunmaz mı? Benim için akıcı ve bir solukta biten bir kitaptı. Ayrıca Khailed Hosseini yazdıysa kaçmaz, kaçmamalı her şeye rağmen.



Kitabın ilk sayfası “Beni Oku – Bitir bir an önce ” diyor size. 

“Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde uzanan bir toprak var. Seni orada bekleyeceğim.”
                                                              Mevlana Celaleddin Rumi – 13. Yüzyıl (Syf 1.)

Mevlana ile giriş başarılı bir seçim.

Sonra iki kardeşle başlayan hikaye, masallar diyarında geziniyor, birden tokat gibi çarpıyor, empati yaptırtıyor ama hiçbir şekilde sizi mutlu hisettirmiyor. İçe içe geçmiş kesişen hayatlar, savaş ve ayrılıklar… Kısacası dramın dibi bekliyor sizi :)

Beni en çok etkileyen sanırım Nebi ile Süleyman arasında yaşananlar oldu. Doğunun saflığının ve vefakarlığının uç noktasıydı o bölüm.  

Her bir hikayenin ayrı mesajı vardı. Okurken bir kitap değil 5 kitap okumuş gibi olacaksınız. 

Son olarak; altını çizdiklerim:

''Kendi canına kıydığını öğrenmek beni o kadar da şaşırtmamıştı. bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık: mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.''

“Biliyor musun, insanların bu kadar geç kavraması çok tuhaf. İstedikleri şeylere göre yaşadıklarını düşünüyorlar. Yaşamlarına isteklerine göre yön verdiklerini. Oysa işin aslı, onları yönlendirenler korktukları şeyler. İstemedikleri şeyler.”

“Bilmediğim bir şeyi anladım. Dünyanın sizin içinizi görmediğini, derinin ve kemiğin maskelediği umutlarınızı, hayallerinizi ve kederlerinizi zerre kadar umursamadığını. Gerçek işte bu kadar basit, bu kadar saçma ve bu kadar gaddardı.”

"Sevecenlik bir insanın pişman olmayacağı tek şey. Yaşlandığında kendine kesinlikle şöyle demezsin: - - Ah, keşke şu kişiye iyi davranmasaydım.

“Her şeyi değiştirecek olan bir şeyin gelip beni bulmasını beklediğim duygusu giderek güçleniyor.”








Etimek Salatası


Yapımı 15 dakikadan fazla sürmeyen ve oldukça lezzetli bulduğum Etimek Salatası görüntüsüyle de oldukça ihtişamlı bir aperatif. 

Burak'ın 40 gezmesinde Sema Teyze bizim için hazırlamıştı ve ben de çok lezzetli bulduğumdan hemen daracık repertuvarıma ekleyeyim dedim.

Malzemelere geçmeden şunu belirtmek isterim aslında malzeme diye bir şey yok.
Neyi seviyorsanız onu koyabilirsiniz üst kısmını renklendirmek için.

Benim kullandığım Malzemeler:
  • 2 paket tuzsuz etimek
  • 2 kase yoğurt
  • 2 diş sarımsak
  • Kahvaltılık Salça
  • Mısır
  • Patlıcan Ezmesi
  • Köz Kırmızı Biber
  • Dereotu

Yapılışı:

Önce bir borcama (şöyle genişinden) etimekleri bir kat diziyorsunuz. Üstüne bir kasede karıştırdığınız yoğurt sarımsak ve kahvaltılık salça karışımını sürüyorsunuz. İlk katta bol bol bol yoğurt karışımı koyarsanız etimeklerin kuru kalma olasılığını azaltmış olursunuz. Salçayı istediğiniz kadar ekleyebilirsiniz. Ben yoğurt iyice kırmızı olana kadar ekliyorum.

Daha sonra ikinci kat etimekleri diziyoruz. ve yine yoğurt karışımını 2 kat etimeklerin üstüne de sürüyoruz. Son kat etimeklerin yan taraflarına da bol bol yoğurt geldiğinden emin olun. 

Ve en üst kısmı tamamen sizin sanat anlayışınıza kalmış. Ben her seferinde farklı şekiller oluşturuyorum. En son paralel şeritler halinde kestiğim köz biberlerin üstünü sırasıyla patlıcan ezmesi, mısır ve dereotu ile süslemiştim.

Daha önce de belirttiğim gibi isterseniz domates, kaşar, turşu, havuç gibi farklı malzemelerde kullanabilirsiniz.

Benim son yaptığım Etimek salatasının görüntüsü işte böyle:



Sizde bu pratik lezzeti özellikle beklenmedik acil misafir günlerinizde, dostlarınıza rahatlıkla sunabilirsiniz. 

Afiyetler olsun efenim.
Saygılar,


Film Tavsiyesi - What if…(An…) – 2012

Öncelikle karışıklık olmasın, filmin orijinal adı “An…”. Ama İngilizce'ye çevirisi “What if” olarak yapılmış. “What if” diye 2010 yılında çıkan bir Amerikan filmi daha var. Ama kendisini tanıtmam etmem.


“An…” filmi Christoforos Papakaliatis'in hem yazıp hem yönettiği, hem de başrol oynadığı bir Yunan filmi. Hani coğrafyaların yakınlığından mıdır, tip ve kültürlerimizin benzerliğinden midir nedir, sanki Ege’de çekilmiş bir Türk filmi gibi hissettim ben.
Konusu itibariyle biraz Sliding Doors (Rastlantının Böylesi) filmini hatırlıyor. Yine bence bu film, yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı daha gerçekçi geldi bana.

Biraz konuya girersek;

Köpeği ile yaşayan ve yalnızlığından hiç şikayetçi olmayan bir adam. Bir seçim yapıyor. Ufacık bir seçim. Köpeğiyle akşam yürüyüşe mi çıkmalı yoksa –“bugün de bahçede takıl başka zaman çıkarız” seçeneğini mi kullanmalı.

İşte film buradan itibaren ikiye ayrılıyor ve paralelleşiyor.Evden uzaklaştıklarında neler oluyor? Evde kalmaya karar verdiklerinde neler oluyor?... Ve hiçbir şey çok abartı değil, filmi izlerken "ya burası da çok saçma" demiyorsunuz. Gayette herkesin başına gelebilecek bir akış her iki yaşamda.


Filmin sonunda yaptığım çıkarım şuydu: “Gerçekten her işte bir hayır var!.Her seçimimiz farklı bir sonuç doğuruyor, ve sadece bizi değil belki de tanımadığımız bir çok kişiyi etkiliyor bu seçimler. Hayatınızın en kötü döneminde olduğunuzu düşünebilirsiniz. O günlerde bile gelecekten ümidinizi kesmemelisiniz.”

Bence bir film için yeterince güzel bir mesajdı.

Özellikle Amerikan filmlerinden sıkılanlar; sıcak, keyifli ve romantik bir Avrupa filmi size çok iyi gelecektir.


4 Şubat 2014 Salı

Bölüm 1. Farklı Bir Dünya Hindistan


Bugüne kadar 13 farklı ülke görmüş olmama rağmen Hindistan için sadece bir ülke demek doğru olmayacaktı. O kadar geniş bir coğrafyaya sahip olan, dünya nüfusunun yaklaşık %17’sinin bu topraklarda yaşadığı, çeşit çeşit dil, din, ırk barındıran küçük bir dünya, bambaşka bir boyut Hindistan benim için.

2011 yılında gittiğim Hindistan’da 3 ay boyunca Mumbai‘de (Bombay) yaşadım. Mumbai Hindistan'ın en büyük Dünya'nın 3. Büyük şehridir.

Peki neler gördüm neler yaşadım bu metropolde? Anlatmakla bitecek gibi değil aslında. Ama Hindistan'ı benim gözümden net bir şekilde anlamanız için ve eğer yolunuz düşerse nelerle karşılaşacağınızı kestirebilmeniz için maddeler halinde anlatmaya çalışacağım tecrübelerimi.





Hindistan'a Gitmeli misiniz?

Şansınız varsa mutlaka gitmelisiniz. Çünkü TV’de gördüğünüz hiçbir şeye benzemiyor buradaki yaşam. Biz hep Avrupa ve Amerikan stili yaşamlara şahit olduk. Filmlerde, gazetelerde hep batı kültürüyle yetiştirildik ve doğu bize hep ilkel geldi. (En azından ben bu fikirdeydim.) Evet doğu, batıya göre ilkel, yaşam standartları düşük ama her yönüyle doğu çok daha mistik ve sürprizlerle dolu. Tüm yargılarınızı değiştirmek gibi bir misyonu var doğunun.
Şayet hassas bir kişilikseniz, yani ben her şeyi yiyemem, kokular beni çok rahatsız eder, temiz olmayan yerlerde duramam derseniz sakın gitmeyin bu ülkeye.Kesinlikle size göre değil, ve hiçbir zaman da size göre olmayacaktır.

Hindistan'a Nasıl Gidilir?

Hindistan'a nasıl gidileceğini senden öğrenecek değiliz dediğinizi duyar gibiyim:) Çünkü ben ilk gidişimde pasaportla ilgili bir sorundan dolayı ülke sınırından geri çevrildim ve geldiğim uçakla Türkiye’ye geri postalandım. 1 hafta sonra aynı pasaportla tekrar ülkeye giriş yaptım. Bu sefer hiçbir sorun yaşamadan :). Doğunun ilk sürprizi bu oldu bana.
Mumbai – İstanbul arası yaklaşık 5,5 saat uçakla. Herhangi bir aktarma olmadan direkt uçuşla gidebiliyorsunuz. Yerel saat farkı da 3,5 saat. Mumbai ileride. Çok jet-lag lik bir durum yok ortada yani.

Hindistan’da Gözlemlerim ve Deneyimlerim


1. İlk havaalanına girişte, aman Allah’ım ben nereye geldim böyle dedim. Havaalanında yerde yatan yüzlerce insan, yerler halıfleksle kaplanmış, baharatlı keskin ve kötü kokular yayılmış her yere. İçim de hafif bir bulantı. Hayır olsun bakalım 3 ay burdayız artık.

2. Bunlar İngilizce mi konuşuyor? Hayır onlar ingilizce konuşuyorsa bize okulda ingilizce diye başka bir dil öğretmiş olabilirler mi? Zira ben bunların söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Hayır olsun bakalım 3 ay burdayız artık.

3. Yağmur yağıyor. Tam da Muson’a denk geldim. Ama hava çok sıcak 35 derecelerde tahminim. Yağmur damlaları da yakıyor sanki. Hayır olsun bakalım 3 ay burdayız artık.

4. Hey parmak arası terlik burda da çok modaymış. Herkes şıpıdık terlikle dolaşıyor. Ama buradaki trend farklı. Beyaz çorapla kombinlemişler terliği. Hayır olsun bakalım 3 ay burdayız artık. Olmadı biz de böyle takılırız:)

Yağmurdan kaçarken, Musona tutuldum.


5. Ya putperest mi şimdi bunlar? Ne ilginç putlar böyle. Acaip vücutlar fil başlı, bol kollu, makyaj fazla abartı. Maharastra (Mumbai’nin olduğu eyalet) eyaletinin en sevilen ve ünlü tanrısı Ganesh. (Töbe Yarabbim) Bir gün elinde herkesin küçük Ganesh heykelcikleriyle okyanusa girdiklerini ve heykelleri suya bıraktıklarını görmüştüm.
Sayılarını kendileri de bilmiyor ama bir 300-500 tanrı var. Hepsinin ayrı ilginç hikayeleri ve özellikleri var. Ganesh için detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Gane%C5%9Fa

Ofisimizin girişinde yer alan Ganesh. Her geçen önce ayakkabılarını çıkarır, dua eder ve biraz para bırakır. 
Arkadaki duvarın rengide sürekli tütsü dumanından maruz kalmaktan kararmış.

6. Neyse ingilizce konuşma tarzlarına biraz alıştım. Ama galiba artık bir daha asla eskisi gibi ingilizce konuşamayacağım sanırım.

7. Sürekli aynı kafa sallama şekli. Evet mi diyorlar Hayır mı yoksa Bilmiyorum mu diyor belli değil. Neyse anlaşıcaz artık bir şekilde.

8. Baharatlar ve soslar. Biraz fazla abartılı. Özellikle masala  sos ve coriender denilen yeşil bitki.Her yerdeler. Bütün yemekler aynı o yüzden. Mesela masalalı pizza, masalalı ekmek… Coriender zaten default her yerde her şeyde. Bu kadar kötü kokan bir otun ne işi var yemekte. Her seferinde üstüne basa basa coriender koymayın desek de sanki inadına, “seveceksiniz ve paşa paşa yiyeceksiniz arkadaş o corienderi” der gibi yemeklerimize boca etmeniz…Çok ayıp…Biz hiç sizi gelin Türkiye’ye de vejetaryen midelerinize şöyle sağlam bir kokoreç ile cila atalım diye zorladık mı?

9. Kıyafetler çok ilginç. Yöresel kıyafetin adı Sari. Zaten Hindistan’nın sloganı “Clorful India”. Gömlekler çingene pembesi, turuncunun dibi, fıstık yeşili, zart kırmızısı, zurt mavisi.



10. Sokaklar genel olarak pis. Araçla gezerken çıplak çocukların yağmur sularıyla yol kenarlarında yıkandıklarını görebilirsiniz. Bir yanda da çok lüks arabalar yanınızdan geçebilir. Kast sistemi çok belli ve çarpıcı.

Burası bizim evimizin manzarası. Evimiz en lükslerinden birinde olsa da pencereden bakınca kastın en altındakileri görebiliyoruz.

11. Çok lüks oteller ve lokantalar var ve Türkiye standartlarına göre fiyatlar çok ucuz. Kendimi çok şımartılmış ve trilyoner hissettim :)
12. Tuktuklar ve Taksiler. Her yerdeler. Benzin fiyatları öyle ucuz ki şöyle düşünün istanbul’dan Bursa’ya taksiyle 5 TL’ye gitmek gibi :) Yani şaka gibi.

Tuktuk

13. E Hindistan’a gelmişken bir masaj yaptıralım dedim. Thai masajını merak ediyordum. Çok iyi oldu temiz bir dayak yedim çıktım. Meğer tarz bu şekildeymiş:) Aman diyim uzak durun.

14. Elektronik cihazlar da uygun. Diğer herşey gibi. Ben bir fotoğraf makinesi aldım geldim:)

15. Güzel olan kızları gerçekten çok güzel, hiç böylesini görmedim dersiniz, güzel olan erkekleri, pek de güzel değil.

16. Sokak hayvanları dersek: Kedi, köpek yok. Onların yerine bolca kedi ve köpek büyüklüğünde sıçanlar var. Sanırım sıçanlar kedi ve köpekleri yemiş. Bunlar Hinduizm de kutsal oldukları için öldürülmüyorlar. Hiç unutmam bir gün çok şık bir restoranda yemek yerken sıçanın biri geldi geçti yanımızdan. “Afiyet olsun bacılar” dedi, gitti.Biz de öylece baktık.


17. Breezer: Mumbai’ye özel bira. Böyle şeker gibi lolipop gibi süper tatlı bir içecek. Ama alkol oranı yüksek. Yani aman muzlu süt gibi içmeyin çarpar.



18. Meyveler. Ah o meyveler. Tropikal dünyanın meyveleri. Bugüne kadar ben hiç muz yememişim dedirten muzlar, dragon fruitlar, lycee ler, mangolar… Çok özlüyorum sizi çok.

Dragon Fruit

Lycee Fruit

19. Alışveriş merkezi: Phoenix. Çok güzel ferah ve çok iyi markaları ucuza bulabileceğiniz A kalite bir alışveriş merkezi bence. Her şey bulabiliyorsunuz hem de çok ilginç markalar da var.




20. Bandra. Mumbai de bir yerleşke. Bizim Bağdat Caddesi gibi bir yer. Gece hayatının kalbi ve ünlü markalar hep burda. Zenginlerin mekanı. Buradaki gece kulüpleri mankenler ve artistlerle taşıyor. Biz en sık trilogy denilen bir mekana gidiyorduk. En lükslerinden birisi de oydu.

Trilogy

21. Yemek konusunda bahsetmeden geçemeyeceğim. Bandra yakınlarında Mahesh denilen bir lokanta vardı. Orada yediğim balık, yengeç ve ıstakozlar için ben tekrar giderim Hindistan'a arkadaş. Deniz ürünleri her restoranda ülke genelinde çok başarılı zaten... Karidesler, sushiler...nam nam nam...

Mahesh Restaurant

Cinayetten Önce

Cinayet Mahali

22. İnsanlar genel olarak çok sıcak ama yaşam tarzları çok farklı. Olsun yine de çok iyi dost olabilecek iyi huylu insanlar. Bir çok arkadaşımla hala görüşürüm,haberleşiriz. Vefalı insanlar.

Şimdilik bu ilginç dünya ile ilgili aktaracaklarım bu kadar. “Hindistan’da Nereyi Gezip Gördüm?” ve “Hindistan'daki Ev ve İş yaşantım” hakkındaki bilgiler için bir sonraki Hindistan yazımı bekleyebilirsiniz. Ya da beklemeyin, ben yazınca haber veririm :)









3 Şubat 2014 Pazartesi

Film Tavsiyesi - Düzenbaz

17 Ocak'ta vizyona giren ve içinde yok yok dedirten oyuncu kadrosuyla beni cezbeden film Düzenbaz.Nam-ı değer American Hustle..Christian Bale, Bradley Cooper, Jennifer Lawrence gibi son zamanlarda en beğendiğim üç oyuncunun da bu filmde rol alması ve buna rağmen benim hala bu güne kadar filmi izlemeden nasıl dayanabildiğim merak konusuydu.

Evet geçen gün dayanamadım ve izledim... Ama izlerken de dayanamadım uyudum.

Durun biraz duygu ve düşüncelerimin detayına gireyim. 

Ben böyle rezalet bir filmi en son ne zaman izledim hatırlamıyorum. Sanırım 3 saat boyunca yalnız yaşayan ve balık tutan bir keşişin hiç konuşma olmadan anlatılan hayat filminden bile beterdi. En azında o sinir bozucu da olsa bir iz bırakmış ki hala hatırlıyorum. 

American Hustle iyi başlayan ama aynı başarıyı ilerleyen dakikalarda sürdüremeyen bir film.Bir ara izlerken sürekli şunu düşündüm bu filmi seven birileri varsa ben galiba sinemadan hiç çakmıyorum. 
Neyse bence ben sinemadan hiç çakmıyorum çünkü 10 dalda oscara aday gösterilmiş filmdir.

Dur şimdi de biraz filmin detayına gireyim:

Oyunculuklar iyi olabilir. Christian Bale şişko, kel bir adam rolünde. Güzelim adamı o hale çevirmek de zor olsa gerek.Hadi en iyi makyaj dalında bir oscarı hak etti  diyelim, hakkını yemeyelim.

Film de uyuklamadan önce çok ilgimi çeken bir kaç nokta da olmadı değil. Sanki senaristte bir Türklük var gibiydi. Mesela filmin başında Christian Bale'in çocukluğunun anlatıldığı sahnede; camları çocuk kırıyor babası cam satıyor. (Güllüşah ve İbo da yok muydu bu sahne? )

Filmin konusu da ilginç;  düzenbazların, politikacıların rüşvet ve yolsuzluk olaylarını ortaya çıkarma çalışmaları. (Benzemiyor mu bizdeki son gelişmelere?)

Bu kadar detay yeter. Belki izlemek istersiniz, tadını kaçırmayayım. Ama zaten öyle çok tatlı bir film de değil.
Ama izlerseniz de oyuncuların saçlara dikkat :) Hepsi bir olay...



 

Bumerang

Bumerang - Yazarkafe